24 Ocak 2008 Perşembe

Genişleyen Dar Alan




Küratör
Dilan Gümüş

Sanatçılar:
Ceren Aksungur, Hatıra Akyüz, Harun Antakyalı, Aylin Başaran, Sesil Beatris, Güneş Çınar, Tezcan Kıldıran, Tayyar Özkan, Said, Yaşam Şaşmazer, Ali Trak, Emre Zeytinoğlu




GENİŞLEYEN DAR ALAN

  Hayatta kalmak
, mevcudiyetinin devamlılığını sağlamak; her canlının en temel içgüdüsüdür. Canlılardaki bu temel içgüdünün en sistemli uygulayıcısı olan insan, öncelikle kendisi dışındaki, türlerin alanını daraltıyor veya yok ediyor. Kendi soyut ve somut alanını haddinden fazla genişleten insan, toplam alanın sınırları belli ve sabit olduğundan toplum denen yapı içerisinde bu genişlemeyi diğer insanların soyut ve somut alanını daraltıyor olmasına borçludur. Bu, birbirleri ile ilişkili ve birbirlerine bağlı elemanlar kendi içlerinde yer değiştirseler dahi sabit olan gerçeklerden biridir. Daralan-daraltılan, daralmaya devam eden alanların toplamının oluşturduğu yapı, bütününde genişlese de zaten dar olan alanlar ya darlıklarını muhafaza etmeye devam ediyor ya da daha da daralıyor. Bu elemanların oluşturdukları yapının geldiği nokta ise, aldatıcı-yanıltıcı büyüklüğüne rağmen genişleyen bir dar alan oluşudur.

  Fiziki yaşam alanı olan dar bir oda ya da yatay olarak genişlemesinin yanında dikey olarak da genişleyen onlarca milyonluk devasa, dar şehirler, geniş ama adeta yığılmış bir biçimde ve yavaş ilerleyen araçlar ile dolup taşan otoyollar, uzaklıkları ortadan kaldıran kısıtlı bir gerçekliğe sahip ve etki alanı gitgide genişleyen yeni iletişim biçimleri, bedenin tüketen ve tüketilen bir nesne halini alması ve bireylerin kendi doğalarına uygun şekilde yaşamaları gereken arzu veya tutkuyu sunulmuş şablonların sınırları dahilinde yaşıyor olmaları, varoluş amacı insanı doğanın koşullarından korumak olan kıyafetlerin kimlik, statü ve erk göstergesi hatta tahakküm aracı halini alması soyut ve somut alanın daralışının geçit töreninde ön saflarda yer alan göstergeleridir.

  Fiziksel olarak tam görünen, parçalanmış yarım ruhlara sahip bireylerin durumunun forma bürünmüş parçalanmışlığını anıtlaştıran ve yağmur bırakmayan siyah bulutlar şeklinde sakinlerinin üzerine çöken kentteki yapıların duvarlarında beliren grafitti ve stensiller; simülatif hale gelmiş insan yaşantısının devamlılığının teminatı olarak görülen çocukların büyüyüp durumu algılamaları sonucu verdikleri cevaplardan bazıları olarak şahlanmaktalar.

  Mağaralarda barınıp avlanarak yaşamını sürdüren atalarımızdan bu yana biçim dışında değişmeyen anlayışımız çizgi roman karelerinde ayyuka çıkıyor .

  Kimlikleri önceden belirlenmiş, lolipop misali cafcaflı paketler ile sarmalanmış porno ikonları, durumlarına isyan edip tüketilmeyi reddediyorlar. Aşkın ve cinselliğin varoluşu ile başlayan bedenin tarihinin, mülkiyetin tarihi ile değiştirdiği biçim, utançsız cinselliğiyle ayakta duran, mekanı yine kendi yatağı olan fakat dingin bir bekleyiş yerine arsızca bir sertlik ile cinsel kimliklerini sunan tanrıça idolleri sırtlarını dönerek saklanmıyorlar, aksine meydan okuyorlar cinselliğimizin ve bedenlerimizin tarihine.


Savaşların, mermi izleri ile duvarlar üzerine düşülen tarihi, ortasında kalmış çaresiz kızın yüzünde de, aynı yıkıcılıkla kendini belgeliyor devam eden hayatın oynak melodileri eşliğinde.


  Büyüyüp olgunlaşacakları döneme dek, mevcut hayata adapte edilmeye hazırlanan, şartlandırılan, yönlendirilen çocukların karanlık dünyaları, ifadelerinde vücut buluyor.

  Statü, kimlik ve erk göstergesi halini almış olan kıyafetler birbirine karışarak, bugüne kadar verdikleri tüm ipuçlarını yerle bir ediyor.

  Başlangıçta hayatta kalabilmek için doğanın karşısına çıkardığı güçlüklere karşı vermek zorunda olduğu mücadelesinde, şehirler kurarak galip geldiğini düşünen insan, artık hem doğayı hem kendini korumak zorunda, kendi yarattığı bu yapay düşmanı ayakta tutan çarklardan.

  Büyük kent insanlarının isteyerek veya istemeyerek birbirlerine en çok yaklaştıkları, mevcut havayı en çok paylaştıkları alanlar, mobil sıkışmışlık tasarımları halini almış taşıtlar, bu komediye tanıklık ediyor.

  İnsanın, sürekli gözlem altında tutarak kuşatma çabasında ikinci, üçüncü, onuncu gözü kulağı olan kameralar-monitörler yarattıkları baskı ve sundukları kontrol imkanları ile insanlığın hizmetindeler.

  Modern hayatın, insanın soyut ve somut alanını parçalamasına karşın; asimetrik, kuşatan, daraltan, mekana uyum sağlamak yerine rahatsız eden, kısıtlayan konstrüktif yapı kendi karşı devamlılığını mekanın bütününü kuşatarak sürdürüyor.

  Darağacında, giyotinde veya elektrikli sandalyede yaşamı ile vedalaşan idam mahkumları kuşatılmışlıklarına cevaplarını ve son sözlerini denetiminin son anındaki bedenleri ile iletiyor...  

                                                                                                     

Erdinç Gümüş










Hiç yorum yok: